Kitabın Özgün Adı : The Life Impossible
Çeviren : Kıvanç Güney
Yayınevi : Domingo
Sayfa Sayısı: 359
Arka Kapak Yazısı :
Bazen bize sihir gibi görünen şey, yaşamın henüz anlayamadığımız bir parçasıdır…
Grace Winters hayata küsmüş emekli bir matematik öğretmeni. Günlerini televizyon izleyip kitap okuyarak, beyninin körelmemesi için bulmaca çözerek geçiriyor. Bir zamanlar üstüne titrediği bahçesine bile ilgisini kaybetmiş. Yalnız, yapayalnız hissediyor.
Yıllardır görmediği ve haber almayı beklemediği bir arkadaşının ona bir Akdeniz adasındaki köhne evini miras bıraktığını öğrenince, Grace bir planı ya da cebinde bir ada rehberi olmadan, aklında sorular ve tek yön uçak biletiyle, kendini İbiza’da buluyor.
"Neden ben? Neden bu ev?" Arkadaşının hayatına −ve ölümüne− dair cevaplar İbiza’nın engebeli tepeleri ile altın kumsalları arasında gizli. Parça parça bulabildikleri ise en uçuk hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar tuhaf. Ve imkânsız gibi duran bütünü görebilmek için Grace, önce kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda.
Dünya çapında bir yayıncılık hadisesine dönüşen Gece Yarısı Kütüphanesi’nin yazarından umudun ve yeni başlangıçların dönüştürücü gücüne dair enfes bir roman.
"İnsan olmanın en güzel yanlarına nüktedan ve şefkatli bir aşk mektubu."
–Benedict Cumberbatch
"Haig’in fantastik bir dünyanın kapılarını araladığı akıl dolu ve dokunaklı romanı, hem bir gizem hem bir aşk hikâyesi. Hayatı tüm zenginliğiyle takdir etmenin mümkün olduğunu gösteriyor."
–Guardian
_____***_____***_____***_____
Yorumum:
“Bazen bize sihir gibi görünen şey, yaşamın henüz anlayamadığımız bir parçasıdır.”
Bu cümle ile başlıyor arka kapak yazısı…
Fantastik ama bir o kadar çekici bir dünyaya dalıyoruz. Tıpkı Alice gibi bir tavşan deliğinden düşüveriyoruz La Presencia’nın ışığına…
Grace 72 yaşında, emekli bir matematik öğretmeni.
Çok sevdiği öğrencisinden bir gün bir mektup (mail) alıyor. Maurice zor bir dönemden geçtiğini anlatıyor mektubunda, aslında öğretmeninden bir cevap almak umuduyla değil de rahatlıkla konuşabildiği tek insan olarak kendisini gördüğü için yazdığını da ekliyor.
Grace’in ona cevaben yazdığı mektubu ( koskoca bir roman) okuyoruz aslında.
Grace, kendi hayatının kayıplarını,hatalarını, pişmanlıklarını gözler önüne sererek Maurice’e ışık olmaya çalışıyor.
Oğlunu ve eşini kaybetmiş olan Grace için hayatın anlamı kalmamış öleceği günü sabırsızlıkla bekleyen birine dönüşmüştür. Halbuki enerjik, hayat dolu bu emekli matematik öğretmeni zamanında pek çok insanın hayatına dokunmuş biridir.
Bir gün o kişilerden birinin ( Christina) İbiza’da bulunan evini kendisine miras bıraktığını öğrendiğinde çok şaşırır. Çünkü Christina ile yaklaşık 40 yıldır görüşmüyorlardır. Christina’nın bir kızı olmasına karşın oturduğu evi Grace’e bırakması koskocaman bir “neden?” sorusu oluşturur. Ve bu neden mutlaka çözülmelidir. Grace yollara düşer.
İbiza’da araştırmaları derinleştikçe hayal bile edemeyeceği bir dünyanın içine girer.
Aslında bir misyon için buraya çağrıldığını anlar. Adayı, önce para için gözü dönmüş düşmanların elinden kurtarma, sonrasında da koruma görevini üstlenir.
Sihirli ya da paranormal diyeceğimiz bir takım olaylar okuyoruz ama yazarın dediği gibi belki de onlar sadece evrenin henüz anlayamadığımız parçaları.
Grace bakalım doğayı kapitalizme ezdirmemeyi başarabilmiş mi? Kendi kayıplarının yaralarını daha saramamışken bir toplumun kurtarıcısı olacak kadar güçlü mü?
72 yaşındaki bir kadın hayata yeniden başlayabilir mi?
Bence yine çok harika bir Matt Haig romanı olmuş mutlaka okuyun derim…
Altını Çizdiklerim:
* …Negatif pozitiften daha güçlü. Pozitif bir sayıyı negatif bir sayıyla çarptığında, sonuç hep negatif çıkar. Artık farklı bir gözle bakmalısın. Negatifi pozitife çevirmelisin… (Sy:276)
* Olasılıklara açık olmak, acıya, başarısızlığa, hayal kırıklığına da açık olmayı gerektirdiği için armadillolar gibi tortop olmak işimize gelir. (Sy: 197)
* Yeni bir dünyaya gitmek istiyorsan, uzay aracına ihtiyacın yok. Bakış açını değiştirmen yeterli. (Sy: 148)

Yorumlar
Yorum Gönder