Kitabın Özgün Adı:
Someone Else's Shoes
Çeviren : Solina Silahlı
Yayınevi : DEX Plus
Sayfa Sayısı: 408
Arka Kapak Yazısı :
Spor salonunda birbirini hiç tanımayan, ayrı dünyaların insanı iki kadının çantaları karışırsa ne olur?
Kadınlardan ilki Nisha’nın göz kamaştırıcı bir yaşantısı vardı; lüks içinde yüzüyordu, ta ki kocası boşandığını ilan edip onunla tüm maddi manevi ilişkisini kesene kadar. Nisha kocasıyla mücadele etmek ve kendi ayaklarının üzerinde durmak istiyordu ama o gün ayağına giyeceği bir ayakkabısı bile kalmamıştı.
Diğer kadınımız Sam’in ise zor bir hayatı vardı ve yanlışlıkla başkasının çantasını aldığını fark ettiğinde her şey için çok geçti, geri dönemezdi; kendisini, ailesini ve işini kaybetmemek için koşmalıydı. Hayatında ilk kez yüksek topuklu bir ayakkabı giymesine rağmen, timsah derisi kırmızı Christian Louboutin’leri ayağına geçirdiği an, yıllardır yokluğunu hissettiği özgüveni geri geldi.
Jojo Moyes her romanında kadın ruhunu, zekâsını, ihtiyaçlarını daha derinden ele almayı başarıyor ve bunu öyle şefkatli bir mizahla yapıyor ki, kitabı bitince göğsünüze sıkı sıkı bastırmak istiyorsunuz.
İşte size, küçücük bir şeyin bile bütün hayatımızı iyi yönde değiştirebilecek kadar güçlü olduğunu ve ikinci şanslara inanmamız gerektiğini anlatan umut, aşk ve dostluk dolu bir hikâye.
“Çok az yazar sizi bir sayfada güldürüp diğerinde ağlatma gücüne sahiptir. Moyes onlardan biri.”
The New York Times
“Kadın arkadaşlığının gücü hakkında ilgi çekici, içten bir roman.”
Kirkus
_____***_____***_____***_____
Yorumum:
Aslında bu kitap hakkındaki yorumum ilk başlarda - yani kitabın ilk 200, 250 sayfasında falan - pek de iyi sayılmazdı. Sonradan konu ve kadın karakterler ilk başta görünen sığ çerçeveden dışarı taşmaya başladığında okunası bir hal aldı diyebilirim.
Jojo Moyes'i ve neredeyse her kitabında kurguladığı güçlü kadın karakterleri çok seviyorum. Bundan dolayı henüz okumadığım bu kitabını gördüğümde sorgusuz sualsiz almıştım.
İlk başlarda beni irite eden şeyin şekilcilik olduğunu söylemem gerekir. Bir kadının kendine olan güvenini yahut etrafında bıraktığı etkiyi bir çift pahalı ayakkabıya bağlamak oldukça itici geldi açıkçası.
Ha diyeceksiniz ki gerçekler acıdır dünya böyle, "presentable" isen işi kaparsın ya da bulunduğun yerde yükselirsin plaza hayatı böyledir dostum sen hala yel değirmenlerine karşı mı savaşıyorsun???
Sizi dinlerim, belki biraz anlarım ama kabul etmem mümkün değil...
ilk 200 sayfa bunun çevresinde döndüğü için kitabı sinirden bırakmak ve bırakmamak arasında hep gittim geldim. Ama işi yarım bırakma huyum olmadığı için okumaya devam ettim iyi ki de etmişim çünkü Jojo Moyes yine kendinden beklenleni fazlasıyla vermiş ikinci perdede.
Aslında arka kapakta da yazdığı üzere tesadüfen yolları kesişen ve birbirlerinden siyah ile beyaz kadar farklı görünen kadınların esasında ne kadar çok ortak noktaları olduğunu, yeri geldiğinde birbirlerinin omzunda ağlayıp, kendi ailesini kaybetmek pahasına birbirlerine nasıl yardım ettiklerini anlatan güzel bir hikayeye tanıklık ediyoruz.
Aslında mesele kadın dayanışması, yaşasın feminizm, erkeklere ölüm falan değil. İnsan olmanın, iyi bir insan olmanın, başkalarının hayatına dokunabilmenin, hata yaptıysan özür dileyebilmenin, hayatta uğruna savaşacak bir şeylerin olmasının öneminin, dışarıdan bakıldığında sıradan görünen insanların aslında nasıl kocaman bir kalp taşıdıklarının, üç kuruş paraya kızınla zar zor geçinirken sorgusuz sualsiz sokakta kalan birini aylarca evinde barındırmanın, kısacası hayatın maddi şeylerden çok daha önemli başka mutluluklar üzerine kurulması gerektiğinin anlatıldığı güzel bir romana evrilmiş bu kitap.
Okumak isteyenlere keyifli okumalar dilerim...
Yorumlar
Yorum Gönder