KÜRK MANTOLU MADONNA-SABAHATTİN ALİ


Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Arka Kapak Yazısı:

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.
Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına(?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

_____***_____***_____***_____

Yorumum: 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki "Kürk Mantolu Madonna", okuyup bitirdiğim an bende tekrar okuma isteği uyandıran nadir kitaplardandır. Eminim benim gibi düşünen okur sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. 

Roman alelade bir kişi olan (ya da öyle görünen) Raif efendinin görünüşünün arkasında sakladığı gizlerle ilgili. İkinci Dünya Savaşı'nın öncesinde 1928-1930 yılları arasında Berlin'de geçen bir hayatın siyah kaplı bir günlüğe aktarılması ve bu günlüğün büyük bir özenle saklanması sonucu Raif Efendi'nin hayatına dahil olabiliyoruz.
Tamam tamam kafamız karışmasın en baştan düzgünce yazalım. 

Bankada yeni işe alınan bir memur, Raif Efendi'nin yanındaki masaya verilir. Raif Efendi de aynı bankada tercüme yapmakla görevlidir. Genç adam Raif Efendi'yle ne kadar yakınlık kurmak istese de aradaki o görünmez mesafe duvarını aşamaz. Raif Efendi'nin tek bir falsolu hareketi yoktur. İşini gayet titiz, düzenli yapan, çıkış saati geldiğinde doğruca evine giden bir kişidir. Dışarıdan bakıldığında mutlu bir aile babası olduğu rahatlıkla düşünülebilir. Fakat bir gün Raif Efendi'nin hastalanması sebebiyle genç anlatıcımız Raif efendi'nin evine ziyarete gider. Bu gidiş gelişler sayesinde aralarında bir yakınlık oluşmaya başlar ve anlatıcımız aslında Raif Efendi'nin çok büyük bir acı çektiğini, senelerdir kimseye söyleyemediği bir gönül yarasıyla birlikte yaşamanın kendisine artık ne kadar ağır geldiğini ve üstüne üstlük ailesinin de tahmin ettiği gibi Raif Efendi'ye saygı göstermediklerini yakinen görür. İş yerinde silik sessiz bir tip olan Raif Efendi aile içerisinde de -evi geçindiren tek kişi olmasına rağmen-kendisini kimsenin önemsemediği bir bireydir.

Kitabın ikinci bölümünde Raif Efendi'nin siyah kaplı günlüğünü alan anlatıcımız bir gecede bu günlüğü okuyor ve biz de böylece Raif Efendi'nin gerçek hikayesini öğreniyoruz.

Çok dokunaklı, sarsıcı, üzücü, şaşırtıcı, aklınıza gelebilecek bütün duyguları okuduğunuz satırlarda bulabileceğiniz muhteşem bir roman.

Bana göre kitabın anafikri : "Hayatta hiçbir şey, hiç kimse göründüğü kadar değildir. Mutlaka o buz dağının görünmeyen daha büyük bir kısmı vardır."

En kısa sürede mutlaka okuma listenize ekleyin pişman olmayacaksınız, derim...

Keyifli okumalar...

Yorumlar

  1. Dün itibariyle bu kitabı aldım ve yarısına geldim hocam, herkese de öneririm. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Samet'cim harikasın. Keyifle okumanı dilerim :)

      Sil
  2. Ne dogru bir yorum Ceydacigim:" ...tekrar okuma istegi uyandiran bir kitap."
    Bu cok yararli blog icin cok tesekkur ederim :))) Gülpınar Kablan

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Gülpınar, bir edebiyat öğretmeninin beğenisi beni özellikle çok mutlu etti. Sevgiler :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder